Ekmek ve Sandviç: Ekmek daima elle koparılarak yenir. Sandviçler ise bıçak ve çatalla yenir. Çok minik sandviçler ve kanepeler elle yenir. Dişsizlik, yaşlılık gibi geçerli bir sebep yoksa, ekmeğin sadece içini ya da kabuğunu yemeyin.
Ekmeğin üzerine tereyağı sürmek için özel kahvaltı bıçağı kullanılır. Yemek takımındaki bıçakları kullanmayın. Yağı önce tabağınızın kenarına alın. Ancak ondan sonra ekmeğin üzerine sürün. Yağ sürerken ekmeğin elde tutulmayacağını da unutmayın. Ekmeği tabağa koyun, yağı orada sürün.
Peynir ve Zeytin:
Peynir kahvaltıda, alafranga sofralarda yemek sonunda sindirimi kolaylaştırıcı, alaturka sofralarda ise meze olarak yemekten önce yenir. Çatalla yenmez. Bıçakla kesilip bir parça ekmek üzerine konularak ağıza götürülür. Peynir çok teklifsiz rakı sofralarında çatalla yenebilir.
Zeytin çatalla yenir.
Reçel ve bal, daima kabın içine ya da kenarına konulmuş kaşığı ile alınır. O da tereyağı gibi önce tabağa konup sonra yenir. Şimdi çoğunlukla otellerde vb. minik kapsüllere konmuş olarak getiriliyor. Bunlar için kaşık sözkonusu değildir elbette.
Rafadan Yumurta: Sofraya özel yumurta kabında getirilir. Yumurtanın tepesi kaşıkla kırılır. Kırılan kabuklar elle temizlenir. Kaşıkla yenir. Bitince de kabuk kırılıp öyle bırakılır. Neden mi kırılır? Adet böyledir de ondan. Belki de boş yumurta kabuğunda bir uğursuzluk vehmeden çok eski zamanlardan kalma boş bir inanış yüzündendir...
Her tür salam ve sucuğun önce çatal bıçakla üzerindeki zar soyulur. Büyükçe bir parça halindeyse, tabiî önce dilimlere ayrılması gerekir. Ama çoğunlukla yurdumuzda ince dilimlere ayrılmış ve zarı soyulmuş olarak servis yapılır.
Pasta ve bisküvi: Kuru ise elle, kremalı ise çatal ya da kaşıkla yenir. Çatalla birlikte (özellikle yumuşak pastalarda) ille de bıçak kullanmanız gerekmez. Zira bizde çoğunlukla, çatalla birlikte bıçak da koyarlar tabağın yanına.
Kahve, çay, kakao vb. içerken sakın kaşığı fincanın ya da bardağın içinde bırakmayın.
keri karıştırdıktan sonra, çıkarıp fincanın tabağına koyun. Bardağı, fincanı tutarken de küçük parmağınızı havaya kaldırmanız şart değildir. Ama tabiî, özentisiz bir biçimde yaparsanız bunu çok zarif olur elbette.
Kahve vb. içerken tabak sol elle tutulur, fincan sağ elle. Tabağı masaya, vb. koymayın sakın. Zira tabak, fincandan damlayacak kahvenin üzerinizi kirletmemesi içindir.
Çorba: Çorbanın bizim yemek kültürümüzde ayrı bir yeri vardır. “Eskiden “Bize yemeğe buyrun” denmezdi. “Buyrun bir çorba içelim” denirdi. Çünkü çorba eskiden yemeğin aslıydı. Yemekte mutlaka çorba yenirdi. Çorbanın cinsi de ailenin durumuna göre değişiklik gösterirdi. (Mahmut Baler)"
Bu konuda Prof, Dr. A. Süheyl Ünver şöyle diyor-,
“...Eskiden, bir kâsedeki çorbaya kaşığınızı daldırarak yediğinizde, ağızları temiz olmayanların salyalarıyla karışan çorbaları herkesin içtiğini hayali nefretlerimizle tekrar ederiz. Halbuki emin olun vaka öyle değil.
... Evet, yemekte çorbaya kaşık böyle sokulmalı diye yazılı bir tüzük yoktur. Yok
ama, an’anesi var. Tarihimizin, medeniyetimizin şifahî tüzükleri yok değil ki... Bir millet esaslı ve mükemmel an’anelerle idare edilir.
(...)
Çorbaya sokulacak kaşığa kadar dikkat etmişiz.
Hepimiz biliyoruz ki kaşığın önce sapı vardır. Sonra bu sapın ucu, yarı yumurta biçiminde bir oyukla sona erer. Kaşık, eskiden sağlam ağaçtan ve bağadan yapılırdı. Şimdi madeni yapılıyor. Doğrusu bu iş pek ileri gitti. Temizlenmesi ve kaynaması kolay. Hem de ne bozulur, ne paslanır. Artık eskiye dönemeyiz. Yalnız şunu unutmayalım ki, bugün değil eskiden de çorba, pilav, hoşaf ve sütlaç gibi tatlıların ayrı kaşıkları vardı. Gelecek yemeklere göre değiştirilirdi. Bağadan yapılan kaşıklar daha çok sulu tatlılarda kullanılırdı.
Çorba kaşığı çukurunun sağ ve sol kenarları ile ucu vardır. Günümüzde bu gibi yiyecekleri ve içecekleri önümüze çekilen ayrı tabaklarda yediğimize göre, kaşığın istediğimiz tarafını ağzımıza sokarız. Ama eskiden öyle değildi. Çorba içmenin de bir usulü vardı. Eskiden kaşığın ucundan bir şey içilmezdi. Kaşığın dıştaki sağ kenarı çorbaya daldırılmaz, sadece sathına değdirilir ve hafifçe eğip yarısına kadar batırılarak alınırdı. Bundan sonra içenin tarafındaki sol kenarı dudak değdirilerek içilirdi. Yani kaşığın dudağa değen tarafı çorbaya sokulmazdı. An’ane bunu ayıp sayar, iğrenç bulurdu. Şüphesiz bu ihtar edilmezdi ama çirkinliği hoşa gitmeyen bakışlarla hafifçe ifade edilirdi. Biz, eskiden müşterek yemek-
(erimizde, hatta evlerimizde bu derece rabıtalı idik.” (Hayat Tarih Mecmuası, 1968 Şubat, Sayi:l)
Çorbalar kaşıkla içilir. Amerika Birleşik Devletleri'nde ve genellikle Anglo Sakson dünyasında kaşığın yan tarafından, Kıta Avrupa'sında ise kaşığın burnundan içilir. Günümüzde bu kural biraz daha yumuşak olarak uygulanıyor. Suluca olan çorbaları kaşığın kenarından, daha koyu ve taneli olanları ise kaşığın burnundan içme benimsendi, isterseniz kaşığın kenarından, dilerseniz burnundan içebilirsiniz. Hiçbiri yanlış değildir. Özellikle, önemli davetlerde tabağınızdaki son çorba kalıntısını içmek için tabağı eğmeyin de...
önemli davetlerde tabağınızdaki yemek suyunu ekmekle sıyırmayın. Et, patates ya da sebzelerle bu suyu bir ölçüde alabilirsiniz. Kalanı kalsın.
Et Suyu (Konsome): Her zaman kulplu ya da kulpsuz fincanla ve küçük çorba kaşıklarıyla birlikte sofraya getirilir. Sadece samimi sofralarda, ikinci yarı fincandan içilebilir.
Balık: Normal çatal ve bıçakla değil özel balık çatal bıçağı ya da iki çatalla yenir. Balık daha tabaktayken kılçıkları ayrılır. Eğer yine de ağzınıza kılçık gelirse, çatalla alıp tabağınızın kenarına bırakın. Kılçığı, baş ve işaret parmağı ile ağızdan almak da yavaş yavaş benimsenip yaygınlaşmakda. Balık önce başından kuyruğuna kadar bıçakla kesilerek ortadan uzunlamasına ikiye ayrılır. Sonra da çatal ve bıçak yardımıyla yenir. Balık bıçağının bulunmadığı sofralarda balığı, bir çatal ve bir lokma ekmek yardımıyla yiyebilirsiniz. Her lokma kullanıldıktan sonra yenir. Kılçıklar tabağın bir kenarında biriktirilir. Yeme işi bittikten sonra tabağın ortasına doğru itilir.
Konserve Balık (sardalya vb.) sağ elle tutulan çatal ve sol eldeki ekmek lokmasının yardımıyla yenir.
Ringa balığı, füme som balığı normal olarak çatalla yenir. Bıçak kullanma da hoşgörülebilir.
Ünlü şâir Ahmet Haşim, kendisinin çok çirkin olduğunu ve hiçbir kızın kendisiyle evlenmeyi düşünmeyeceğini sanırmış. Birgün Rumelihisarı'n- da biraz geçkince bir kızla tanışmış, nişanlanmış. Yakında evleneceklermiş.
Zaman zaman Ahmet Haşim, yolun uzunluğunu göze alarak Rumelihisarı na gidiyor, orada birkaç saat kalıyor, boğazına da düşkün olduğundan, müstakbel kaynanasının hazırladığı nefis yemekleri iştahla yiyerek, gece geç vakit eve dönüyormuş.
Bir gece yine nişanlısının evindeymiş. Kayınvalidesi Haşim’in çok sevdiği uskumru dolması yapmış. Haşim iltifatlar yağdırıyormuş.
-Valide, bu bir yemek değil, sanat eseri!..
Haşim’in kalkma zamanı
gelmiş. Paltosunu giymiş, veda edip evden ayrılmış. Yürüyerek Bebek'e gelecek, oradan tramvaya binecekmiş. Ayazda üşüyen ellerini paltosunun cebine sokunca yumuşak bir pakete değmiş parmaklan. Çıkarıp sokak lambasının ışığında bakmış. Bir kağıda güzelce sarılıp bağlanmış birkaç uskumru dolmasıymış bunlar. Müstakbel kayınvalidesi, artan uskumru dolmalarını evde yesin diye paket yapmış, paltosunun cebine yerleştirmiş.
Haşim’in bir anda bütün cinleri başına çıkıvermiş. O soğukta, Bebek'den Rumelihisarı'na geri dönmüş. Çoktan yatmış olan anne ile kızın kapısını çalıp, kapıyı açan kadına:
-Buyrun paketinizi... deyip, parmağından çıkardığı nişan yüzüğüyle birlikte uskumru paketini uzatmış. Böylece de düğün, uskumru dolmaları yüzünden suya düşmüş.
Kabuklu Deniz Ürünleri: Midyenin kabukları açılır, koyu renklerinden hemen farkedilen bağırsakları ve solungaçları çatalla çıkarılır. Üzerlerine limon sıkılır. Kabuk sol ele alınır, sağ eldeki çatalla yenir. Genellikle istiridye sofraya üst kabuklan çıkarılmış olarak gelir. Çatalla kabuğun içindeki et kazınarak oyulur. Üzerine limon sıkılıp kabuğuyla ağza götürülüp yavaşça emilir.
Yengeç ve İstakoz: Kıskaç ve eklemler elle kabuklarından ayrılır. Eklemlerinin içi emilir. Zira en lezzetli kısmı oralarıdır, özel yengeç, İstakoz makasıyla kıskaçlar kırılıp içindeki et çatalla
çıkarılarak yenir. Bağırsaklarını çıkarmayı unutmayın.
Aslında bunları yemek özel bir hüner ister. Etin çoğu karın boşluğunda, kuyruk ve ayaklardadır. İstakoz sofraya kabukları çıkarılmış olarak dilimlenmiş halde geldiği takdirde sadece çatalla yenebilir. Bıçak, ancak İstakoz dilimine mayonez sürmeye ve çatalın üzerine koymaya yarar.
Genellikle kabukluların (tabiî yumuşak kabukluların) sırt kabuğu baş parmak ile bastırılarak içi çıkarılır. Kıta Avrupa'sında çoğunlukla kızarmış ekmek ve tereyağla yenir.
Bütün kabuklu deniz hayvanlarının ardından sofraya limon dilimli ılık su dolu boller getirilmesi adettir.
Kanatlı Hayvanlar: (Kuşlar, tavuk vb.) Çatal bıçakla yenir. Ne olursa olsun, samimi davetlerde bile kemikler ele alınıp sıyrılmaz. Bıldırcın vb. türü kuşların çok lezzetli olmalarına karşılık çatal bıçakla yenmeleri öylesine güç, öylesine zahmetlidir ki, ziyafet sofralarından uzak tutulmalarında yarar vardır. Aksi takdirde davetlilere ter döktürürler.
Pilav: Çatalla yenir.
Mantı: Genellikle yoğurtlu ve salçalı olur. Çatalla yiyip suyunu kaşıkla içebilirsiniz. Çok küçük olanları kaşıkla, suyu ile birlikte yiyebilirsiniz.
Makarna: Spagetti denen İtalyan usulü kırılmadan pişirilen uzun boyluları da dahil, makarnalar sadece çatalla yenir. Bir zamanlar bu spagettiler sol elde tutulan kasığın yardımıyla sağ eldeki çatala sarılarak yenirdi. Ama simdi sadece çatalla yeniyor. Çatal makarnaya batırılır. Sonra da kendi etrafında çevrilerek makarnanın çatala sarılması sağlanır. Ve öylece ağıza götürülür, işin kolayına kaçıp sakın çatalla kesip yemeyin. Zira hem bilgisizliktir, hem de "havası" kalmaz. Fırında makarna da çatalla yenir.
Salata: Hiçbir zaman bıçakla kesilmez!!! Çatalla yenir. Bütün haldeki kırmızı turp elle yenir.
Sebzeler: Bütün sebzeler çatalla yenir. Asla bıçak kullanılmaz.
Enginar, kabuklarıyla haşlanmış bütün olarak sofraya getirilirse, yapraklar tek tek elle koparılır, etli kısmı sosa batırılarakyenir. Kalan yapraklar tabağın bir kenarına toplanır. Göbek kısmı ise, çatalla yüzleri temizlenerek yenir. Böyle yenen enginardan sonra parmak yıkamak için sofraya bol getirilmesi gerektir.
Patates, hiçbir zaman bıçakla kesilerek ya da çatalla ezilip püre haline getirilerek yenmez. Bu kuralın bir istisnası vardır. Kabuğuyla fırında pişirilmiş bütün haldeki patates çatalla tutulup, bıçakla soyularak yenir. Cips elle yenir. Hatta salçalı etlere garnitür olarak konmuş olsa bile...
Kuşkonmaz birkaç türlü yenebilir:
a) Çok resmi yemeklerde kuşkonmazı kalın kısmından tutup ağza götürmek için minik peçeteler kullanılır. Davetlinin önüne çatal bıçak konmaz.
b) Kuşkonmaz sağ elde tutulan çatalla alınır.
Elma ve Armut: Elle tutulup bıçakla dörde bölünür. Sonra da çatalla tutulup kabukları soyulur. Ve dilimler lokma lokma kesilerek çatalla yenir. Dörde bölünen dilimlerin kabuğunu soymadan elle yemek de mümkündür. Eğer armut çek suluysa, çatal ve bıçakla yenmelidir.
Elma ya da armudun yarısını bir başkasına ikram edecekseniz, saplı yarıyı vermeye özen gösterin. Elmayı önce dörde böldükten sonra çatalla tutup soyarak yiyebilirsiniz.
Ama dörde böldüğünüz elmayı soymadan elle de yiyebilirsiniz. Büyük davetlerde, çatalla ve bıçakla soyup yemeyi tercih edin.
Çilek: Sofraya saplı olarak getirilmişse elle, krema, pudra şekeri ya da şampanya ile servis yapılmışsa kaşıkla yenir.
Üzüm ve Kiraz: Elle yenir. Kiraz çekirdekleri ele alınıp tabağa konur. Üzümün çekirdekleri ve her ikisinin de kabuğu yenir, çıkarılmaz. Üzüm, elle koparılarak tane tane yenir. Kabuğu da, çekirdekleri de çıkarılmaz, yenir. Salkım çok büyükse, özel üzüm makasıyla sapından kesilerek tabağa servis yapılır.
Şeftali: Sol elle tutulup bıçakla ikiye bölünür. Çekirdeği bıçakla çıkarılır. Kabuğu soyulup, çatal ve bıçakla yenir. Şeftali olgunsa bütün soyma, dilimleme ve yeme işlemi baştan sona çatal ve bıçakla yapılır.
Erik ve Kayısı: Elle ikiye bölünür, çekirdekleri çıkarılır ve yarım yarım yenir. Yumuşak erikler (mürdüm eriği) ucundan sıkılmak suretiyle çekirdekleri çıkarılarak yenir.
Portakal ve Mandalina: Elle tutularak kabuğu yıldız gibi kesilerek soyulur, iç kısmı çıkarılır ve dilim dilim yapılarak elle yenir. Çok resmi davetlerde meyve çatal ve bıçağı ile önce ikiye, sonra dörde bölünür, lokma lokma kesilip soyularak yenir.
Muz: Elle soyularak yenir. Çok olgunsa çatal ve bıçakla yenir.
İncir: Çatalla tutulur, bıçakla kesilip soyularak yenir
Kavun ve Karpuz: Dilimler halinde servis yapılır. Çatal ve bıçakla yenir.
Ananas: Çatalla yenir.
Greyfurt: ikiye bölünmüş olarak getirilir. Kaşıkla yenir. Meyva, özel bir bıçakla kabuğundan ayrılmış olarak ama kabuğunun içinde getirilir sofraya.
- Elle yenilen meyvelerle birlikte sofraya muhakkak parmak yıkama bolleri getirilir. Bunlar yarıya kadar kışın ılık, yazın soğuk suyla doldurulur. Her birinin içine de bir menekşe, papatya ya da gül yaprağı konarak süslenir.
- Genel bir kural olarak çatal kaşıkla ağıza götürülen şeylerin çekirdekleri vs. de yine çatal kaşıkla ağızdan alınıp tabağa konur.
- Ekmek tabağından ekmek alırken, sergiden karpuz seçer gibi taze mi, bayat mı diye hepsini birden elden geçirmeyin. Elinizi dokunduğunuz ekmek dilimini alın.
- Ekmek tabağına daha yakın olmanız yüzünden sizden ekmek istenince tabağı uzatın, bırakın istediğini o seçsin.
- Tabağınıza aldığınız yemeğin hepsini yiyip bitirin. Ama tabağı ekmeğinizle sıyırıp yıkanmışa da çevirmeyin.
- Diş sağlığı açısından kürdan çok yararlıymış. Uzmanlar, "Dişlerinizi günde iki defadan fazla fırçalamayın. Diş etleriniz çekilebilir. Ama her yemeğin ardından dişlerinizin arasında kalan besin artıklarını kürdanla ya da diş ipliğiyle temizlemekte yarar vardır" diyorlar. Sağlık açısından “evet" ama, görgü açısından öyle ulu orta kürdan kullanmaya HAYIR!. Ancak banyoda ya da tek başınıza olduğunuz zaman yapın bunu.
- Ağzınıza gelen kemik ya da kılçığı yavaşça çıkarıp tabağınızın kenarına koyun.
- Çorba içerken höpürdetmemeye, kaşığı da sapına kadar ağzınıza sokmamaya dikkat edin.
- Sofrada boşalan tabak, davetlinin solundan alınır. Temiz olanı sağ taraftan konur. Bu değiştirme işlemini yaparken davetlinin kucaklanır gibi bir durumda kalmamasına özen göstermelidir. Bunun için, tabağı aldığınız ya da verdiğiniz yana geçmeniz yeter.
- Genellikle hazırlandıkça birer ikişer sofraya getirilen döner, kebap türü yemeklerde yemeğe başlamak için herkese servis yapılması beklenmez. Soğutmamak için hemen başlanır.
- Ziyafet sofralarında çabuk soğuyacak et vs. yemekleri, önceden ısıtılmış tabaklarda servis yapılmaktadır. Böylece, yemeğin soğuyup nefasetini kaybetmesi engellenir.
- Yemek esnasında konuşurken heyecanlanıp el kol hareketi yapmayın. Hiç el hareketi yapmadan konuşmak en iyisidir. Ama bunu yapamıyorsanız hiç değilse elinizin yanınızda oturanın “yaşama alanına’’ girmesine, yemek yemesini engellemesine fırsat vermeyin.
- Biliyorsunuz, dört başı mamur bir sofrada çatal, kaşık, bıçak kullanılış sırasına göre, dıştan içe doğru dizilmiştir. Sırayı şaşırıp da yanlış bir bıçak, çatal aldıysanız elinize, onunla devam edin yemeğe. Değiştirmeye kalkmayın. Zira hem servis sırasını bozarsınız, hem de sofra örtüsünü berbat edersiniz. Üstelik de bulaşık bıçağı masaya koyarak hatanızı dosta düşmana ilan etmiş olursunuz.
- Yemek davetlerinde, tatlı servisi yapılmadan önce hizmetçi ya da garson masadaki ekmek kırıntılarını toplayıp ekmek tabaklarını kaldırır. Kırıntılar ya dörde katlanmış temiz bir peçeteyle ya da özel küçük fırça ve faraşla toplanır.
- Çorba, peynir (yemeğin üstüne) ve meyve, sadece bir defa servis yapılır.
- Peçeteyle yemekten önce çatalı kaşığı vs. Parmak yıkamaya yarayan boller,
- parmağımızın ucunu yıkamak içindir. Ellerinizi bileğinize kadar sokup da yıkamaya teşebbüs etmeyin.
- Öğle yemeği davetlerinde hiçbir zaman çorba ikram edilmez.Çorba ikram edildiği zamanlarda çorba tabağın çukur kısmını asmayacak kadar konur.
- İkram edilen içki ya da çaydan daha fazla içmek istemiyorsanız : "teşekkür ederim, içmeyeyim" deyin yeterlidir.
- Elinizi bardağın üzerine kapamaya, bardağı ters çevirmeye ya da kaşığı (çay için) bardağın ağzına enine koymaya kalkmayın.
- Gazoz limonata türü içkiler uzun bardaklarda ve Kamışla servis yapılmışsa, kamışın içine üflemede" oynamadan için. Bitirdikten sonra da kamışı bardağın içinde bırakın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder