Sofrada Doğru ve Yanlış Davranışlar - Lezzetli Tadına Doyum Olmayan Yemek Tarifleri

Yeni

Home Top Ad

Responsive Ads Here

Post Top Ad

Responsive Ads Here

22 Eylül 2013 Pazar

Sofrada Doğru ve Yanlış Davranışlar

Sadece davetlerde değil, her zaman alışkanlık haline getirmemiz gereken sofra görgü kuralları vardır. Benliğimizi yansıtan sofra adabını alışkanlık haline getirmemiz hem bizi kaliteli ve görgülü bir insan yapar hem de davetlerde ve bazı özel toplantı yemeklerinde bizleri zor durumda bırakmaz. Bu yazıda elinizi kolunuzu masaya nasıl koyacağınızdan tutun; çatal, bıçak ve peçete kullanımına kadar tüm görgü kuralları bulunmaktadır. 
  • Sofrada eller büyük önem kazanır. Dirseğini­zin masaya hiçbir zaman dayanmaması gerekti­ğini unutmayın. Ancak bileğinizi masaya dayayabilirsiniz. Yemek yerken tabağınızın kenarını da tutmayın.
  • Eller sofrayı, ancak cepten mendil çıkarmak ya da yere düşen peçeteyi almak için terkedebilir. Anglo Sakson ülkelerinde, tek bir elle yemek yerken, kullanılmayan öteki elin dize konması doğal görülür. Ama Avrupa ülkelerinde biraz görgüsüzlük işaretidir bu. 
  • Sofrada saç taramak, düzeltmek, makyaj tazelemek, kesinlikle yapılmaması gereken şey­lerdir. Yemek salonuna girmeden üstünüze başınıza, makyajınıza son bir defa göz atıp ellerinizi yıkamanız, sofrada böyle gereksiz şeyler yapmaktan alıkoyacaktır sizi.
  • Hiçbir zaman alelacele, ardınızdan biri kovalıyormuş gibi yemek yemeyin. Hem görgü, hem de sağlık kurallarına aykırıdır bu. Hiç değilse davetli bulunduğunuz sofrada telaşsız yiyin, herkesle birlikte bitirin tabağınızdaki yemeği.
  • Ağız doluyken ne konuşulur, ne de bir şey içilir. Herkesin bildiği ve en çok çiğnediği kurallardan biridir bu. Ağzındaki lokmayı çiğnerken aynı anda da konuşan birini seyretmek hiç de iç açıcı değildir.
  • Çiğnerken dudaklarınızın kapalı olmasına dikkat edin. Bir şey yerken ya da içerken serçe parmağınızı havaya kaldırmak zarif olmanın şartlarından değildir. Bardak ya da çatal bıçak tutarken, elin bir estetik bütünlük yaratması daha bile uygundur.
  • Çok sevseniz de, kedi ya da köpeğinizin yemek salonuna girmesine asla göz yummayın. Sofrada kedi ya da köpeğinizi kucağınızdan indirmemek, hayvan sevgisi değil, kendinize ve başkalarına saygıda kusur etmektir.
  • Yemekte ağzınıza lokmayı götürürken, vücu­dunuz değil sadece başınız hafifçe öne eğilmeli­dir. Ağzınıza götürme isini eliniz ve kolunuzun dirseğe kadar olan kısmı yapacaktır, dirsekten yukarısı değil.
  • Yemeğe başlamak için ev sahibenizin, içki içinse ev sahibinizin başlamasını beklemeniz gerektir.
  • Servis bir garson tarafından ya da servis tabağı elden ele verilerek yapılıyorsa en son ev sahibesine servis yapılır.
  • Tabağınıza yiyebileceğiniz kadar yemek alın ve de aldığınızın hepsini yiyip bitirin. Bir zamanlar tabakta yemek bırakmak kibarlık sayılıyordu. Ama şimdi tersine, gereksiz bir savurganlık olarak nitelendiriliyor.
  • Tabağınıza yemek alırken yiyemeyeceğiniz bir parçaya rastlarsanız onu almamaya dikkat edin. Alırsanız da yiyin. Hiçbir zaman tabağınız­da bırakmayın.
  • Ağzınıza aldığınız lokmaların çok büyük olmamasına dikkat edin. Lokmaları çatala iyi yerleştirin ve yarı yolda düşmesinler.
  • Kaşığınızı, çatalınızı öyle tepeleme doldur­mayın.
  • Boşalan tabağınızın da yemek artıklarıyla rahatsız edici bir görünüşü olmamasına dikkat edin. Çekirdekler, kemikler vb. bir kenarında derli toplu dursun.
  • Tabağınıza yemek alırken servis tabağında size en yakın olan parçayı alın. Öyle dakikalarca incelemek, tabaktakilerin içinden hoşunuza gi­den parçayı uzun uzun seçmek görgüsüzlüktür.
  • Bir keresinde, yarı resma bir ziyafette ünlü edebiyatçı Süleyman Nazif, arası pek iyi olmayan birkaç yabancı dil bilen çok iyi öğrenim görmüş Abdullah Cevdet ile yanyana düşmüş. Süleyman Nazif, Abdullah Cevdet'in iştahla ve dikkatsizce yemek yiyişine öfkeyle bakıyormuş. O sırada ortaya nefis bir koyun kızartması gelmiş. Boğazına pek düşkün olan Abdullah Cevdet gözüne kestirdiği en büyük parçalardan birini tabağına aktarmış. Büyük ama biraz sertçe olan et parçasıyla adeta mücadele ediyormuş. Sof- radakiler biraz da ibretle bu mücadeleyi seyrediyorlarmış. Bir ara küçük bir facia olmuş. Çatal bıçaktan fırlayan et, bütün yağı, salçasıyla Süleyman Nazif'in kucağına düşmüş. Üstü başı berbat olan, öfkeden çılgına dönen Süleyman Nazif kucağındaki ete bakarak:
- Be mübarek, demiş, bu herifin elinden bana sığınacağına Allah'a sığın!
  • Ekmek, dilim halinde de sandviç ekmeği şeklinde de olsa asla bıçakla kesilmez. Elle koparılarak yenir. Her defasında bir lokma koparılıp ağıza alınır. Koparma işi iki elle yapılır. Ekmek kırıntıları ile oynamak, parmaklarınız arasında hamur haline getirmek doğru değildir. Ekmek binlerce yıldır kutsal sayılagelmiştir. Ve dilimizde "nimet" sözüyle de ifade edilir.
  • Yemek sırasında alkollü ve alkolsüz içkiler içilir. Sofrada, sağlık ya da dini sebeplerle alkollü içki içmeyenler bulunabilir. Ev sahibi olarak evde onlar için meyve suyu, maden suyu vb. bulundurmayı ihmal etmeyin.
  • Ev sahibesi yemeğin bittiğini belirtmeden sofradan kalkılmaz. Zaten o da bütün davetlilerin yemeklerini bitirdiklerinden emin olmadan bunu yapmaz. Eğer ağır aksak yemek yiyen biriyseniz, bütün sofra halkı sizi bekliyorsa, elinizi çabuk tutun, yemeğinizi bitirin lütfen.
  • Kahve içmek için salona geçilmeyecekse, sigaranızı yakmak için ev sahibenizin izin vermesini bekleyin. Kimi zaman bu izin kahveden sonra verilir. Biraz ağız tadını bilmemektir ama katlanmak gerektir. Nazik, görgülü bir kimsenin yemek arasında sigara içmeyeceğini söylemeye gerek yok elbette.
  • Hiç kimse dikkatsizlik ya da unutkanlık sebebiyle küçük hatalar yapmaktan kaçınamaz. Bunları düzeltme şekliniz, görgünün hangi basamağında olduğunuzu gösterir.
  • Bir önemli yemekte, davetli bulunduğunuz bir sofrada salatanın üzerinde bir solucanın gezinti­ye çıktığını görebilirsiniz. Ya da çorbanızdan kıl, pilavınızdan taş çıkabilir. Bu konuda uyulması gereken tek altın kural: Şu küçük aksilikleri çevrenizdekilere elinizden geldiğince farkettirmemektir.
  • Baba çocuğuna "Sofrada, büyüklerin mecli­sinde konuşma" diye tenbih edermiş. “Söyleye­ceğin şeyleri yemekten sonra söylersin".
  • Çocuk sofrada "Baba” diye seslenmiş. Adam “Sana hep tenbih ederim, sofrada konuşma! Sus!" demiş. Yemek bitmiş, sofradan kalkılmış. Baba "Ne söyleyeceksen şimdi söyle bakalım" demiş. Çocuk:
- Çatalınıza aldığınız salatanın üzerinde sü­müklüböcek vardı. Onu söyleyecektim...
  • Elinizden kayan çatalın, kaşığın vb. sofra örtüsünde bıraktığı lekenin üzerine tuz serperek tamire kalkmayın. Özellikle büyük davetlerde çok yersiz bir davranıştır bu.
  • Yanınızda oturan davetlinin üstüne içki vb. döktüyseniz, sakarlığınızı bir de "Oh! Aman Tanrım, ne beceriksizim!.. " gibi dikkat çekici sözler ve ses tonuyla herkese ilan etmekten kaçının. Elinizden geldiğince sessizce özür dileyerek, kimsenin dikkatini çekmeden geçiştirin bu tatsız olayı. Temizleyicinin faturasını ödeme­yi teklif etmek vb. kabalıktır. Ertesi gün ona, kadınsa çiçek ya da kitap, erkekse bir kutu iyi cins puro vb. gönderip, bunlara da birkaç satır özür ekleyerek, bu minik kazayı zarifçe kapatmaya çalışın.
  • Misafirlerinizden biri çok değerli bir porselen ya da kristal vazoyu vs. düşürüp kırarsa suratınızı asmayın. Zarafetinizi, kibarlığınızı burada da gösterin, önemsememiş gibi davranarak konuyu değiştirin. Onun üzüntüsü, utancı kendine yeter.
  • Öteki misafirlere düşense, elden geldiğince bu olayı "görmezden gelmek", fazla üzerinde durmamaktır. Sakarlığı yapan sizseniz elbette özür dileyecek, üzüntünüzü içtenlikle belirtecek; siniz. Ama bununla yetinmeyin, mümkünse ertesi günü, değilse en kısa zamanda kırdığınız şeyin eşini, bulamazsanız aynı değerde bir parçayı alıp, özür dileyen kartınızı da iliştirerek evsahibinize gönderin ya da götürün. Eğer bunu yapmanız biraz vakit alacaksa, ertesi günü özür dileyen kartınızı taşıyan bir buket çiçek göndermeniz yerinde bir incelik olur.
  • Yemek bitince çatal ve bıçak yanyana paralel olacak şekilde ve çatalın çukur kısmı yukarı gelecek şekilde koyulur.
  • Ekmek koparmak ya da bir şey içmek için yemeğe ara veriyorken çatal ve bıçak çarpraz olacak şekilde tabağa bırakılır.

Sofrada Çatal, Kaşık ve Bıçak Kullanımı :



  •  Kaşık ve bıçak her zaman sağ elle kullanılır. Bu kuralın hiçbir istisnası yoktur.
  • Çatal, bıçakla birlikte kullanılıyorsa sol eldedir. Ama tek başına kullanılıyorsa sağ eldedir.
  • Sağ elin tabiî görevi, yeme isini yapmak, solunki ise ona yardım etmektir. Kullanılmayan çatal, bıçak vb. bir şey içerken ya da yemeğin bitiminde tabağın içine konur.
  • Kaşık, kalem gibi bas parmak ile işaret parmağı arasında tutulur ve orta parmakla yönetilir. Kaşığı hafifçe tutun ve hiçbir zaman sapa yakın bir yerden tutmayın.
  • Bıçağın tutulması da farklı değildir. İşaret parmağı sapın üzerine konur ve keserken bastırarak kesme işlemini kolaylaştırır. İşaret parmağı hiçbir zaman bıçağın metal kısmına dayanmaz.
  • Çatal tıpkı kaşık gibi kullanılır. Çatal kullanan­ların yüzde 95'i et ya da balık lokmasını ağızlarına götürürken çatalı, sırtı havaya dönük tutarlar. Hem görünüş olarak güzel değildir, hem de mantıksızdır bu. Ağza götürülürken çatalın sırtı aşağıda olmalıdır. Bu, et, balık vb. lokmasını kestikten sonra ağza götürürken çatalı çevirmeyi gerektirir ama, yapılması zorunludur. İlk bakışta sanıldığından çok kolaydır.
  • Çatalı, bıçağı silah gibi kullanmayın. Parma­ğınızın üzerinde saat sarkacı gibi dengelemelere de kalkmayın. Böyle evirip çevirirken yere düşürebilirsiniz. Üstelik bu kıpır kıpır tedirginliği­nizle bütün sofra halkını da rahatsız edersiniz.
  • Yemekte bir şey içeceğiniz zaman elinizdeki çatalı, bıçağı tabağınıza bırakacaksınız tabiî. Bir elle çatalı tutarken, ötekiyle bardağı almak görgüsüzlüktür.
  • Bir şey içerken, çatalı, sırtı tabağa gelecek şekilde sola, bıçağı ise ağzı çatalın üzerine gelecek şekilde sağa çapraz koyacaksınız.
  • Yemeğinizi bitirince çatalla bıçağı tabağınıza birbirine paralel ve masanın kenarıyla yaklaşık 45 derecelik bir açı yapacak şekilde sağa koymalısı­nız. Bu durumda çatal, bıçağın solundadır.
  • Bıçağı, çatalın dişleri arasına sokarak tabağa koymak görgüsüzlüktür. Tabağın kenarına köprü kurar gibi dayamayın da. Bu sonuncu halde, kayıp düşmesi ve ucundan sızacak yemek yağlarının masa örüsünü berbat etmesi ihtimali vardır.

Sofrada Peçete Kullanımı :

Peçete, büyüklüğüne göre ikiye ya da üçe katlanmış olarak dize serilir. Hiçbir zaman tamamı açılmaz peçetenin. Ve masanın hizasını geçemez. Yani yemek boyunca, bir şey içmeden önce ya da yedikten sonra, dudakların hafifçe ve gösterişsiz bir biçimde kurulanması dışında orada kalır. Peçete asla yeleğin düğmesine geçirilmez, boyna bağlanmaz, yakaya sokulmaz. Bir keresin­de ünlü lüks lokantalardan birine bir müşteri gelmiş. Peçetesini boynuna bağlamış, ısmarladığı yemeğin gelmesini beklemeye koyulmuş. Yemek yerine metrdotel gelmiş. Ve buz gibi bir sesle "Saç tıraşı mı, yoksa sakal mı beyefendi?”, diye sormuş.
Peçetenin rolü çok sınırlıdır. Sadece kullanıl­dığı zaman ve ancak hayal meyal görür öteki davetliler yüzünü. Yere düşerse, yavaşça eğilip alın. Bir kadının peçetesi düşerse, onu yerden almak yanında oturan erkeğe düşer.
Davetlerde, lokantada vb. yemekten kalkar­ken peçete katlanmaz. Tabağın yanına bırakılı- verir. Ama evde ya da pek samimi bir arkadaşınızın evindeki bir yemekte katlayarak bırakırsınız.
Günümüzde kimi evlerde, pek iddialı olma­yan lokantalarda kâğıt peçeteler kullanılır oldu. Ancak aile sofralarında ya da çok samimi kişilerin bulunduğu sofrada kullanılabilir belki. Aksi halde zarafet, kolaylığa ve rahatlığa feda edilmiş olacaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Post Bottom Ad

Responsive Ads Here